suça eğilimin genetik yatkınlık ile ilişkisi nedir?

Suç Davranışının Genetik Yatkınlık ile İlişkisi Nedir?

Hukukta cezalandırma yaparken, hakimin dikkate aldığı unsurlardan biri de sanığın geçmişidir. Öyleyse sanığın ailesinin, ailede daha önce bir suçtan hüküm giyen birinin varlığının da cezalandırma için önemi var mıdır? Ya da suç mu cezalandırılır yoksa suç işleyen kişi mi? İnsan suçlu mu doğar, yoksa suçlu mu ölür? 

Belki de yüzyıllardır sorulan ve her insanın kendince bir cevap bulduğu bu sorular; aslında birçok bilimsel çalışmanın ve psikolojik ideolojinin de kapısını aralamıştır. 

Genetik bilimine de konu olan suçluluk olgusu ve suç işleme dürtüsünün; gerçekten de genler ile aktarılıp aktarılmadığı belki her insanın aklından hayatlarında bir kez de olsa geçmiştir

Hukukumuzda cezalandırılan olgu suçtur; kişi cezalandırılmaz. Burada suçu işlediği sabit olan kişi, aslında işlemiş olduğu suçun cezasına katlanır. Bu da karşımıza aslında suçun tamamen kişilerden bağımsız bir olgu olduğu ve kişisel bir tarafı bulunmadığı düşüncesini getirir. Yani örnekle daha anlaşılır hale getirecek olursak; hırsızın ceza almasına sebep olan şey aslında ‘birşey çalmış olmak’tır. Veya birini öldürmüş olan bir katilin ceza almasına sebep olan şey, işlemiş olduğu cinayet suçudur.

Ancak yine de yaşayan her insan bir suç işlemediğine göre, insanları suç işlemeye yatkın hale getiren birtakım kişisel olgu ve özelliklerin bulunduğu da inkar edilemez. Genetik özelliklerin, bu özelliklerden olup olmadığı ise birçok araştırmaya konu olmuştur. 

Genetik ve suç davranışının ilişkisi, insan genom projesinin tamamlanmasının ardından incelenmeye başlanmış olup; özellikle şiddet dürtüsü ve şiddete dayanan suçlar etrafında bu çalışmalar şekillenmiştir. 

Ancak her ne kadar ‘’insan suçlu doğar’’ düşüncesi tam tersini savunsa da bilimsel olarak suçun genler ile aktarıldığı düşüncesinin herhangi bir kanıtı bulunmamaktadır. 

Bununla birlikte doğrudan suçun aktarıldığı bir gen olmasa da, suça yatkınlığı ve suç davranışı ile dürtülerini artıran bazı genetik varyasyonlar olduğunu söylemek mümkündür. 

Bu varyasyonlar, birtakım çevresel faktörler ile de birleşerek kişideki suç dürtüsünü besler. Bu teorinin özellikle şiddet bazlı suçlar için geçerliliği bulunmaktadır. 

MAOA Gibi Genlerin Suça Eğilim İle Bağlantısı

Kriminal suçlara ve saldırganlığa yatkınlığı artıran genler ile ilgili çalışmalar henüz tamamen sonuca ermemiş ise de; özellikle MAOA, DR4, SCL6A4 ve COMT genleri üzerinde çalışmalar odaklanmıştır ve bu genlerin suça yatkınlık üzerinde önemli düzeyde etkili olduğu düşünülmektedir. MAOA geni ise bu anlamda en çok öne çıkan gendir. 

MAOA geni aslında açacak olan Monoamin Oksidaz genini A ve B olmak üzere iki izoenzimnden biridir. Bu anlamda MAO geninin A izoenzimi olarak kısaca MAOA şeklinde ifade ettiğimiz gen; agresif davranışlar, saldırganlık ve dolayısıyla şiddet bazlı suçlar ile ilişkilendirilmiştir. 

Kriminal suçlar ve MAOA geninin araştırılması aslında, 1990’lara dayanmaktadır. 

Şöyle ki: 1990’larda bir ailenin erkek çocukları arasında oldukça yoğun görülen agresiflik ve suç eğilimi sonucunda, ailedeki erkeklerinin genetiğinin inceleme altına alınması ile; bu kişilerde MAOA genindeki monoamin oksidaz A enziminin tamamen yok olmasına neden olan bir mutasyon tespit edilmiştir. 

Bu çalışmadan sonra ise; MAOA geninin işlev bozuklukları ve şiddet bazlı suçlara yatkınlığa neden olduğunun tespiti ile ilgili bilimsel çalışmalar daha da yoğunlaşmıştır. 

Bu çalışmalar sonucunda ise kısaca açıklayacak olursak, düşük etkinlik gösteren MAOA varyasyonuna sahip olan ve özellikle çocukluk çağında kötü muameleye maruz kalan kişilerde suç eğilimi ve saldırganlık davranışlarının görüldüğünü göstermiştir. 

İkiz ve Evlatlık Çalışmaları, Genetik Mirasın Suç Davranışlarına Etkileri Üzerine Ne Söylüyor?

Psikolojinin en çok üzerinde durduğu olgulardan bir diğer ikisi de; ikiz kardeşler ve evlatlık olgularıdır. 

Öyle ki; suç eğilimi ile genetik miras arasındaki ilişkinin tespiti konusundaki çalışmalar sırasında da ikiz kardeşlik ve evlatlık hususlarının bu ilişkiden nasıl etkilendiği merak konusu olmuştur. 

Yapılan çalışmaların sonucunu kısaca özetlememiz gerekirse:

  • İkizlik açısından: Bireyi suça meyilli hale getiren bazı bozuklukların ve suç işleyen ikizlerin incelenmesi sonucunda ikiz kardeşlerden bir tanesinin suç işlemesi durumunda, tek yumurta ikizleri baz alındığında, diğer kardeşin suç işleme olasılığının %52 olduğu; çift yumurta ikizleri baz alındığında ise %23 olduğu tespit edilmiştir. (Dr. Nancy L. Segal tarafından yapılan çalışmalar baz alınmıştır.)
  • Evlatlık açısından: Suç meyili ve evlatlık arasındaki çalışmalar sonucunda: Biyolojik ailesinde suç işleyen bir bireyin bulunmadığı kişinin evlatlık alınması ve bu çocuğu evlatlık alan ailede herhangi bir suç eyleminin gerçekleşmemesi durumunda bireyin suç işleme olasılığı %2,9; yalnızca evlatlık alan ailede bir suç eyleminin gerçekleşmesi durumunda %6,7; yalnızca biyolojik ailede suç işleyen bireyin bulunması durumunda %12,1 ve her iki ailede suç eylemi gerçekleşmiş olması durumunda ise olasılığın %40 olduğu tespit edilmiştir. (Dr. Lawrence Wright’ın İsveç kapsamlı çalışması baz alınmıştır.)

Suç Davranışları Üzerinde Çevresel Faktörler Mi, Genetik Faktörler Mi Daha Belirleyici?

Suç davranışları ve suça eğilim üzerinde genetik faktörlerin etkili olabildiğini biliyoruz. Ancak merak edilen bir diğer konu da çevresel faktörler ve genetik faktörlerin ne oranda suç üzerinde etkili olduğu ve hangi faktörlerin daha belirleyici olduğu. 

Aslında; genetik faktörler suç davranışları ve eğilimi üzerinde etkisi olsa da çevresel faktörlerin bu eğilimi daha da besleyebileceği ya da bu eğilimin etkisini azaltabileceğini biliyoruz. 

Dolayısıyla bu iki faktörün bağlantılı olarak suç eğilimi üzerinde etkisi olacağını söylememiz gerekir. 

Ancak iki faktör arasında karşılaştırma yapmamız gerekirse; yaşanan çevre, toplumsal yapı, travmatik olaylar gibi dış etmenleri kapsayan çevresel faktörlerin suç meyilini artıran gen varyasyonlarını kapsayan genetik faktörlere nazaran daha etkili olduğu söylenmelidir.

Genetik Yatkınlığın Mahkemelerde Savunma Olarak Kullanımı, Suçluluk ve Ceza Sorumluluğuna Etkileri

Genetik yatkınlık çalışmalarının yapılması ve bazı genetik varyantların suç eğilimine neden olduğunun anlaşılması ile; ceza davalarında bir savunma aracı olarak genetik yatkınlık, mahkemelerde ileri sürülmeye başlanmıştır. Genetik yatkınlığı savunmasında ileri süren sanıklardan öne çıkanları ise şöyledir:

  • Stephen Mobley: Aynı zamanda genetik yatkınlığın ceza davalarında savunma olarak ilk kez kullanıldığı dosya olma özelliğini taşıyan Stephen Mobley dosyasında sanık müdafi, MAOA-L varyantının sanıktaki oranının varlığının araştırılmasını mahkemeden talep etmiştir. 
  • Abdelmalek Bayout: Genetik yatkınlığın savunma olarak kullanıldığı ve mahkeme tarafından da geçerlilik verilen bir dosya da Abdelmayek Bayout’un sanık olarak yargılandığı dosyadır. Abdelmalek Bayout’un zihinsel yapısı ve MAOA-L varyantına sahip olması gerekçesi ile hakim tarafından cezasında indirim yapılmasına karar verilmiştir. 
  • Bradley Waldroup: Genetik yatkınlığın savunma olarak kullanıldığı en dikkat çekici dosyanın ise Bradley Waldroup’un sanık olarak yargılandığı dosya olduğu söylenebilir. Söz konusu dosyada canavarca hisle ve eziyetle öldürme suçundan ölüm cezasına mahkum edilen Bradley Waldroup’un cezası daha sonra sanığın müdafii MAOA-L varyantını öne sürmüş ve mahkeme heyeti ölüm cezasını hapis cezasına çevirerek kararlarında genetik yatkınlık savunmasının etkili olduğunu ifade etmiştir. 

Genetik Yatkınlık Savunması İçeren Davalardaki Etik ve Hukuki Tartışmalar

Genetik yatkınlık savunmasının, sanığın cezai indirim alması açısından geçerli bir savunma olabileceğinin örnekleri bulunmaktadır. Ancak elbette her hukuki karar gibi bu kararlar da hem etik hem de hukuki açıdan tartışmaya açıktır. 

Şöyle ki her ne kadar genetik yatkınlık suç işleme dürtüsü konusunda bir yatkınlığa yol açabilecekse de, hukuki açıdan bakıldığında; sanığın cezai sorumluluğunu ortadan kaldıracak düzeyde bir zihinsel problemi olmadığı sürece, suçun cezalandırılmamasına bir gerekçe olamayacaktır. 

Ancak elbette hukukumuzda; kural içi boşluk denilen ve kanun koyucunun, hakimin takdir yetkisini kullanması amacıyla bıraktığı birtakım bilinçli boşluklar vardır. 

Ceza hukuku ise bu kural içi boşlukların en sık kullanıldığı alandır ve çoğu suç bakımından kanunda alt ve üst cezai sınırlar belirlenerek hakimin takdir yetkisi ile bu sınırlar arasında cezalandırma yapması serbest kılınmıştır. 

Hakim burada cezalandırma yaparken; sanığın geçmişi, suçtan pişmanlığı, duruşmalar sırasındaki tavırları gibi genetik yatkınlığı da bir indirim sebebi olarak takdir edebilecektir. 

Etik açıdan baktığımızda ise, durumun daha farklı olduğunu söyleyebiliriz. Hukuk, temele suçu alsa ve ceza davalarında kamu göz önüne alınarak duruşmalar yapılsa da etik açıdan sanık ve mağdur yani kişi bazlı değerlendirme yapılması doğru olacaktır. 

Bu açıdan, her ne kadar gerçekten de bazı genetik varyasyonlar suça yatkınlığa sebep olabilecekse de burada, bir taraftan da suçun bir zarar gören bir mağduru olduğu; özellikle şiddet bazlı kasten yaralama, kasten öldürme, cinsel suçlar vb. konulu ceza dosyalarında muhakkak göz önünde tutulmalıdır.

Genetik Yatkınlık Kaçınılmaz Bir Suç İşleme Potansiyeli Midir?

Genetik yatkınlık, yukarıda da detaylı şekilde açıkladığımız üzere suç işleme dürtüsü ve suç davranışları üzerinde elbette etkilidir. 

Ancak her ne kadar bu etki yadsınamayacak ise de suç potansiyeli tamamiyle genetik yatkınlık ve bazı gen varyasyonlarına mal edilmemelidir. 

Tıpkı kanser, diyabet gibi birçok hastalık konusunda genetik yatkınlığın önemli bir faktör olması gibi suç dürtüsü konusunda da genetik yatkınlık bir faktör olabilecektir. 

Ancak söylememiz gereken bir başka husus da; genetik açıdan diyabet hastalığına yatkın olan her insanın diyabet hastası olmadığı gibi, suça yatkınlığa neden olan genetik varyantları taşıyan her insan da suç işlememektedir. 

Dolayısıyla genetik yatkınlığın kaçınılmayacak bir suç işleme potansiyeli olduğunu söylemek oldukça hatalıdır. Hem kişisel çabalar hem de birçok çevresel faktör, bu genetik yatkınlığın hayata geçmesinin önüne geçebilecektir. 

Unutmayalım ki suç işlemek tek bir genetik varyant ya da sadece çevresel bir faktörün etkisi ile olmamaktadır; bunun için farklı birçok faktörün bir araya gelmesi gerekmektedir. 

Eğitim, Terapi ve Sosyal Destek İle Genetik Yatkınlık Nasıl Yönetilebilir?

Suç işleme potansiyeli tek başına genetik yatkınlığa mal edilemeyecek, ancak bu konuda genetik yatkınlığın etkisi de göz ardı edilemeyecektir. 

Hal böyle olunca genetik açıdan suç potansiyeli taşıyan kişiler, herhangi bir suç işlemediği sürece bir suçun cezasına katlanmayacak; ancak bu yatkınlığın da ihmal edilmemesi gerekecektir.

Bu durumda ise devreye eğitim, terapi ve sosyal destek gibi profesyonel destek olgusu girecektir. Burada tekrar belirtmemiz gerekir ki bir insanın bir tek genin etkisi ile, hiçbir dış faktör olmaksızın suç işlemesi imkan dahilinde değildir.

Dolayısıyla suç işlemeye dair bu yatkınlığın, birtakım dış faktörler ve çaba ile geri plana itilmesi mümkündür. Kaldı ki eğitim, sosyal çevre, travmatik yaşam vb. faktörler de suç dürtüsüne etki eden faktörlerdir. 

Genetik olarak suç işlemeye yatkın olan kişilerin serotonin hormonunu artıran spor, dans vb. aktivitelere yönlendirilmesi; bu kişilerin sosyalleşebileceği ve yaşam kalitesini arttıran hobileri ve uğraşlarının olması ile meditasyon, mindfulness gibi farkındalık arttıran nefes egzersizlerinin teşvik edilmesi ve aktif bir sosyal destek uygulanması oldukça önemlidir. 

Ancak bunun yanında; genetik olarak suç işlemeye yatkın olduğu ve MAOA-L veya başka bazı genetik varyantlara sahip olduğu belirlenen kişilere düzenli olarak terapi seansı uygulanması suretiyle profesyonel destek sağlanması ihmal edilmemelidir. 

Böylece kişinin, zihninde yer alan ve onu suç işlemeye itebilecek olumsuz düşünce ile inanç kalıplarının olumlu inançlar ve sağlıklı sınırlara dönüşmesi hedeflenir. 

Suç ve Genetik Faktörler Üzerine Yapılan Çalışmalar

Suç ve genetik faktörler üzerine yapılan çalışmalar, insan genom projesinin tamamlanması ile yoğunlaşmış ve bu süreçte birçok farklı çalışma yapılmıştır. 

Suç potansiyeli ve genetik yatkınlık ile ilgili çalışmalardan en öne çıkanının ise Dugdale tarafından yapılan genealojik aile araştırması olduğunu ve bu çalışmanın kriminolojide de önemli bir yere sahip olduğunu söylememiz gerekir. 

Çalışmada Dugdale; Juke’lerin atası 1730 doğumlu Max ve beraberinde gelen 709 kişiyi araştırmış ve bunları suçlu grup, çalışan grup ve fakir grup olacak şekilde kategorilere ayırmıştır. 

Ayrıca Juke ailesi, kendileri ile aynı seviyede olan ve kendilerine benzeyen kişiler ile evlenmiş ve başka bir toplumsal sınıf içine dahil olmayı reddetmiştir. 

Söz konusu aile içerisinde; farklı sayılarda suçlu, serseri, fakir, hırsız, genelev sahibi kişiler bulunmakta idi. Çalışmalar Juke ailesi üyesi olan kişiler arasında suça yatkınlığın genetik olduğunu göstermekteydi. 

Aynı şekilde gözlemlenen; Viktoria ve Kallikak aileleri de suça yatkınlığın genetik bir yönü olduğunu göstermekte idi. 

Dugdale’in yaptığı çalışmaya benzer olarak Johannes Lange, Friedrich Stumpfl gibi önemli bilim adamları da özellikle ikiz kardeşler ve bunlardaki suça yatkınlık üzerine çalışmalar yapmıştır. 

 

Yazar
Avatar
Şebnem Akı KaraoğluUzman Psikolog26 Eylül 2024
0/1500
Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı

Henüz yorum yapılmadı