Türkiye’de Kadın Olmak ve Cam Tavan Sendromu
Bu yazıdaki konular
Anlatacaklarımı gerçekten dinleyeceksiniz. Fakat olmaz diyerek, denemeden vazgeçtiğiniz her girişim için üzülecekseniz bu sayfadan ayrılmanızı öneririm.
Cinsiyetçi bir giriş yapmak istemiyorum; fakat biyoloji kadın ve erkeği üreme organlarında ve beynin çeşitli kısımlarında ayırmış. Biyolojiden daha büyük bir güç olan toplum ise kadın ve erkeği her noktada ayırmış. Farklılıklarımıza şapka çıkarıp nasıl Anadolu topraklarında, aynı menüden herkesin kendi istediğini seçebileceği bir akşam yemeği yeriz bunu anlatacağım.
Türkiye’de kaç kadını tekerleği patladığında değiştirmek için bijon anahtarını, krikoyu eline alıp yenisiyle değiştirirken görebilirsiniz? Ya da öncelikle, kaç kadın bijon anahtarı ne demek biliyor? Çok nadir böyle kadınlara rastlarız. Onların da yarısı mecbur kaldığı için öğrenmiştir. Peki, neden öğrenmiyoruz da tekerleğimiz patladığında telefona sarılıp ağlamaklı ses tonumuzla babamızı, kocamızı, sevgilimizi arıyoruz düşündünüz mü? Tabii ki tekerlek değiştirmek sadece bir örnek, bunu bazen kariyer sürecimizdeki bir pozisyon, bazen kendimizi savunma, bazen de kavanoz açarken yaşıyoruz. Bizler de bu durumun ismine ‘’cam tavan sendromu’’ diyoruz.
Cam tavan sendromu nedir?
Pirelerde gözlemlenen ve analiz edilen bir sendrom aslında. Bilirsiniz, bu meşhur Meryem Uzerli’nin ‘’tükenmişlik sendromu’’ gibi bir sendrom. Pireler bir kaba konulur, kabın üstü 30 cm yüksekliğinde cam tavandır ve alttan ısı verilir. Kaçmak isteyen pireler, zıplarlar fakat cama kadar zıplayabilirler pek tabii. İşte burası can alıcı nokta; cam tavan ortadan kaldırılıyor, pirelere ısı veriliyor ama pireler kaçabilecekken sadece 30 cm zıplayıp iniyorlar. İşte değiştiremediğimiz her tekerlek, açamadığımız her kavanoz, yükselemediğimiz her pozisyon belki de olmayan cam tavanlardan dolayıydı.
Öğretmen Dilek Livaneli’nin hikayesini okumanızı tavsiye ederim; kendisi Samsun’un izbe bir köyünde atandığı okulun ve köydeki kadınların kaderini değiştirmek için çalışmış, sonucunda da dünyanın en iyi 50 öğretmeni arasına girmiştir. Konu ne olursa olsun, istediğiniz hedefe varmak, bu bağlamda çevrenizdekileri değiştirmek ve güzelleştirmek sizin elinizde.
Türkiye’de kadın olmak konusunu birden çok kırılımda incelememiz gerekir; kadınlar için kadın olmak, erkekler için kadın olmak ve çeşitli yaş ve hayat dönemlerinde kadın olmak durumu farklılaştırır. Kadın doğduğunda evin prensesi; ergenliğe girdiğinde evin kuzusu; evlilik döneminde ise ‘’karnım aç’’ diye hitap edilen bir döngüden geçer. Prenseslikten ‘’karnım aç’’ dönemine geçişte kolay olmayan bir süreç yürütmek durumunda kalıyor kadın. Aynı döngü içerisinde erkekler tarafından bakıldığında iyi anne ve eve ekmek getiren kocasına eş olacak, hemcinsleri tarafından bakıldığında ise işinde başarılı, bakımlı, güzel giyinen bir kadın olacak.
Bu telaşların arasında gerçeklik ve toplumsal değer atıflarını değerlendirmek rölatif kalabilir.
Şöyle bir bakacak olursak; erkek kadına ‘’Türkiye’de kadın olmak zor çünkü ev işi, kariyer, toplumsal baskılar arasında eziliyorlar’’ der. Fakat, ‘’yeniden dünyaya gelsem yine erkek olurdum’’ u da eksik etmez. Bunun temel nedeninin erkeğin “evin reisi” rolünde olması ve bu “evin reisinin” de stresli bir iş yaptığı kadar ‘’güçlü’’ bir pozisyonda olduğu da aşikar.
Peki kadın, kendini bu pozisyondan kurtarmak, erkeğin evin reisliğinden beraber sorumluluklarının olduğu aile yapısına dönmek, ekonomik özgürlüğünü kazanmak için neler yaptı bugüne kadar? ‘’Minareden at beni, in aşağı tut beni’’ misali kadın kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerin kurbanı oldu. Zaten evin reisi o, faturaları o ödesin, ev sahibi geldi erkek muhattap olsun, tadilatlar olacak erkek yapsın ya da yaptırsın, erkek kadından çok kazansın, evlenilecek erkeğin pozisyonu biraz daha üst olsun. Erkekler de bütün bu beklentileri gerçekleştirmeye çalışırken depresyona giriyor ya da anksiyete bozuklukları yaşıyor ama ‘’güçlü, kuvvetli, korkusuz, ağlamayan’’ oldukları için de içine atıyor ve tıpkı erkekler ve psikolojik sorunları ‘nda da söylendiği gibi psikolojik sorunlar yaşamaya başlıyorlar. Peki bunu nasıl yansıtıyor? Karısının çalışmasına izin vermeyerek; çünkü o gücü de paylaşmak istemiyor. Aslında kadın, erkeğin ‘’güçlü’’ atfını yense erkek de işte koşturmaktan daha çok evde vakit geçirip, hükmeden, otoriter imajından sıyrılıp ‘’babacan’’ tavrıyla çocuğuyla iletişime geçebilir. Erkekler bize fırsat, özgürlük, güç versin ama olmuyorsa bunu almasını da bilmemiz gerekir. Çünkü cam tavanlar onlar için de var olmuştur hep.
Türkiye’de erkek olmak da zor pek tabii fakat Türkiye’de kadın olmak, anne olmak, eş olmak, kız evlat olmak ya da psikolog olmak ne kadar güçse bunda da cam tavanlar kadınlar için hep daha aşağıda kalmış sanki. Aile sorumluluklarını ve iş hayatını dengelemek zorunda olan kadın ya bu tavana dayatılıyor ya da bu tavanı kendi kendine yaratıyor. Oysa erkeklerin de ‘’karısına yardım eden’’ rolünden ‘’ev işlerinde sorumluluğu olan’’ birey rolüne geçmeleriyle bunun ve daha birçok cam tavanın kaldırılabileceğini güzel bir ortaklıkla gerçekleştirebileceğimizi düşünüyorum.
Erkeklerin ütü yapabildiği, kadınların da tekerlek değiştirebildiği güzel günlere göz kırparak yazımı tamamlıyor; hayatınızdaki tüm imkânsızları kaldırmanızı diliyorum.